20 Haziran 2016 Pazartesi

Haruki Murakami Sözleri

İnsan kendini bırakınca, işler olması gerektiği gibi gider. Nihayetinde bu dünyada, yüksek ve sağlam çitler inşa edebilen insanlar ayak... thumbnail 1 summary

  • İnsan kendini bırakınca, işler olması gerektiği gibi gider.
  • Nihayetinde bu dünyada, yüksek ve sağlam çitler inşa edebilen insanlar ayakta kalır. Bunu reddetmeye kalkarsan, kendini çorak arazilere sürgün edilmiş bulursun.
  • Kaderinden yakınma bunu aptallar yapar.
  • Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün. Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır, sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece. Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte. Şimdi bunu yaparsam, sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime. İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.
  • Eğer koyu bir karanlığın içindeyseniz; tüm yapabileceğiniz; gözleriniz karanlığa alışana dek öylece oturmaktır.
  • Eğer herkesin okuduğu kitapları okuyorsan, herkesin düşündüğü şeyleri düşünüyorsundur.
  • Anıların seni içinden ısıtan şeyler olduğu gibi, aynı zamanda gözlerinden dışarıya ağlatan şeylerdir.
  • Acı kaçınılmazdır, vicdan ağrısı ise bir seçimdir.
  • Kim aşık olmuşsa, kendisinin eksik parçalarını arıyordur. Bu yüzden aşık maşuğunu düşündükçe acı çeker. Bu tıpkı, uzun zamandır görmediğin birinin odasına girdiğinde bulduğun anılar gibidir.
  • Bence beni hâlâ seviyorsun, ama sana yeterli olmadığım gerçeğinden kaçamıyoruz. Bunun olacağını biliyordum. Bu yüzden seni bir başka kadına aşık olduğun için suçlamıyorum. Kızgın değilim, her ikisi de değilim. Olmalıydım, ama değilim. Sadece acı hissediyorum. Çok fazla acı. Bunun ne kadar acıtabileceğini önceden tahmin etmiştim, ama yanılmışım.
  • Ama kim en iyinin ne olduğunu söyleyebilir ki? Bu yüzden karşımıza çıkan mutlulukları sıkıca yakalamalıyız, ve diğer insanlar için endişelenmemeliyiz. Deneyimlerim bana, böyle fırsatların insanın karşısına bir ömürde iki ya da üç defadan daha fazla çıkmadığını söylüyor, ve eğer bu fırsatların öylece gitmelerine izin verirsek, onları hayatımızın geri kalanı için de reddetmiş olacağız.
  • Asla kendin için üzülme. Bunu sadece dallamalar yapar.
  • Neden insanlar bu kadar yalnız olmak zorunda? Tüm bunların esprisi nedir? Bu dünyadaki milyonlarca insan, hepsi esniyor, kendilerini tatmin etmek için ötekileri seyrediyorlar, sürekli kendilerini yalıtıyorlar, soyutluyorlar. Niçin? Dünyanın(tabiatın) amacı insanın yalnızlığını beslemek mi?
  • Tolstoy‘un dediği gibi, “Mutluluk bir alegori, mutsuzluk ise bir hikâye.”
  • Düşlerim(fiil anlamında). Bazen yapılacak tek doğru şeyin bu olduğunu düşünürüm.
  • Kader bazen yönleri değiştiren bir kum fırtınası gibidir. Sen yön değiştirirsin fakat kum fırtınası peşinden gelir. Tekrar yön değiştirirsin, ama fırtına yine seni bulur. Tekrar ve tekrar böyle devam edersin, tıpkı şafaktan önce ölümle yapılan meymenetsiz bir dans gibi. Neden? Çünkü fırtına uzak bir yerden sana doğru esen herhangi bir şey değil. Fırtına sensin. Senin içindeki bir şey. Bu yüzden yapman gereken şey kendini vermek, fırtınanın tam içine girmek. Kum girmemesi için gözlerini yummalı, kulaklarını tıkamalısın. Ve adım adım içine doğru yürümelisin. Orada güneş yok, ay yok, yön yok, zaman algısı yok. Beyaz kum taneleri tıpkı unufak edilmiş kemikler gibi gökyüzüne yükseliyorlar, işte bu hayal etmen gereken şey. Ve sen gerçekten bu şiddetli, metafizik, sembolik fırtınanın içine yürümek zorunda kalacaksın. Ne kadar metafizik ya da ne kadar sembolik olduğunun bir önemi yok, buna aldanma, yine de binlerce tıraş bıçağı gibi etini parçalayacak. İnsanlar, orada kanarlar, sen de kanayacaksın. Sıcak, kırmızı kan. Bu kanı avuçlarına alacaksın, kendi kanını, ve diğerlerinin kanını. Ve fırtına dindiğinde bunu nasıl yaptığını hatırlamayacaksın, nasıl hayatta kaldığını. Emin olamayacaksın, aslında, fırtına gerçekten dinmemiş de olsa. Ama şu kesin. Fırtınadan çıktığında fırtınaya giren kişi olmayacaksın artık. İşte fırtınanın esprisi tam olarak bu.
  • Mantık oyunları, övünmeler, hesaplar, ideolojiler, teoriler, tüm bunlar gerçeği gözleriyle gözlemlemeyi bilmeyenler içindir. Ve şu gezegende yaşayanların çoğunluğu da bunu yapamaz. Oysa biraz iyi niyetle başarılabilir bu. En basit şeyleri düşünmekle başlamalı.Bir sokağın köşesinde günlerce durup, gelip geçeni seyretmeli. Acele karar vermek gereken günler de gelebilir. Ama önce sabırla durmayı bilmek gerekir.
  • Merak, gizli kalmış cesareti ortaya çıkartıverir.Ama birlikteyken iyi fakat hiç güvenilmeyen bir arkadaşa benzer merak.Seni hem kışkırtır hem de en gerekli olduğu anda savuşup gider. Uzun yola gelmez, çabucak söner. İşte o zaman cesaretinle baş başa kalırsın.



Hiç yorum yok

Yorum Gönder