Bir insana sırrınızı verdiğinizde, özgürlüğünüzü de verirsiniz. Ne kadar silersen sil ya yırtılır defterin. Yada izi kalır cümlele...
10:00
Bir insana sırrınızı verdiğinizde, özgürlüğünüzü de verirsiniz.
Ne kadar silersen sil ya yırtılır defterin. Yada izi kalır cümlelerin.
En zoru da; Yüreğinde söyleyemeyeceğin sözlerin kalmasıdır…
Yaşadığın hayatı sevmek için bir nedenin yoksa, seviyormuş gibi yapma.
Aşk diye birşey yaşıyorum.. Ne tek taraflı demeye dilim var, ne de karşılıklı olduğuna ispatım…
Rüzgârı dilediğim gibi değiştiremem ama yelkenlerimi ayarlayabilirim daima varmak için istediğim limana.
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman sakın kendini’ diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ‘bırak kendini, ko gitsin!’ Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.
Başkalarının ne dediğini kafamıza takmaktan, hep ama hep başkalarını dinlemekten, kendi yüreğimizin fısıltısını duyamıyoruz.
Her insan huzur verir.. Kimileri gelince, kimileri gidince.
Neden baktın neyi geride bıraktığına ? Söylesene, insan terk ettiği şeye neden dönüp bakar son defa.
Korktu. Gidip de varamamaktan değil, varıp da dönüş yolunu bulamamaktan değil, dönüp de geride bıraktıklarını yerinde bulamamaktan değil; bir kendini bulamamaktan, bulduğunda korkmaktan korktu…
Yalnızlık onca saçın arasında beyaz bir saç teli gibi. Çektikçe çoğalıyor, çoğaldıkça arsızlaşıyor.
Ne yöne gidersen git doğu, batı, kuzey ya da güney çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.
Artık sana yazamam ama, seni yazarım söz.
Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. aşk bir milad demektir. şayet aşktan önce ve aşktan sonra aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir!
Yaşadıkça düzelmiyordu hayat, tıpkı yaşlanmakla büyümediği gibi kişinin…
Ya aşkı öğret bana. Ya da aşkın yokluğunda üzülmemeyi.
Elimde olsa cenneti ateşe verir, cehennemi de bir kova suyla söndürürüm ki geriye aşk bâki kalsın.
Seni kimsenin üzmesine izin vermeyeceğim dediğinde, “Bunu kendim yapacağım” demek istediğini anlamamışım…!!!
Modern aşk istemem, üzüntüden başka ne ki ? İlkel aşk isterim, aşkın en ilk’el halini.
Kaç kitap okuyunca alim, kaç diyar görünce gezgin, kaç hezimetten sonra bezgin olurdu insan? Kaç olunca çok; Kaçta kalınca azdı rakamlar..?
Kahve aşk gibidir, her ne kadar sabır ve özen gösterirsen tadı o kadar güzel olur.
Üzgünüm Baba, seni aldattım.! Bir başka adama aşık oldum. Senin dokunmaya kıyamadığın gülüşümü onun uğrunda soldurdum.!
Bir insanı sevmek, onun zihninde bir türlü huzura erememiş tüm hikayeleri raflarından çıkartıp, tek tek temize çekmek demektir.
Bir mesafe olmalı. Düşmanınla senin aranda, yediğin darbeyle iç organlar arasında, bireyle toplum arasında, geçmişle bugün arasında, anılarla vicdan arasında… Bu hayatta yaptığın ya da hissettiğin her şeyde bir mesafe olmalı. Mesafe seni korur…
Aşıklar kibirli olur" demiş şair. “Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar.” bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibri gözlerinde görmektense.
Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur.
Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına.
Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz.
Bir anın doğması için, bir anın ölmesi gerekir. Yeni bir “ben” için eski bir ben’in kuruyup solması gibi…
Bedenlerimizi şekle sokmak için ne çok uğraş veriyoruz. Halbuki beyinlerimizi, düşünce ve algılarımızı geliştirmek için çabamız ne kadar az…
Güzel günlüklerim vardı. Bir de, asla günlüklerim kadar güzel olmayan günlerim.
Evrendeki her cisim, ne kadar albenisiz ya da ehemmiyetsiz görünürse görünsün, bir başka şeye yanıt olsun diye yaratılmıştı. Derdin olduğu yerde deva da vardı, üstelik şaşırtıcı yakınlıkta. Mesele görebilmekti.
Kaç hayat yaşayınca yorulur insan? Kaç seneden sonra yaşlı Kaç hezimetten sonra bezgin Kaç sevdadan sonra kalpsiz Kaç kelimeden sonra lâl olur kişi?
Aşk sonradan gelmez hiçbir zaman. Varsa vardır, o kadar.
Aşkın olduğu yerde er ya da geç ayrılık vardır.
Aşık olmayana aşk kuru bir kelimeden ibaret. Yarı palavra, yarı safsata. Aşık olmayan bunu anlayamaz, olansa anlatamaz. Öyleyse nasıl anlatılabilir aşk, kelimelerin hükmünü yitirdiği yerde? aşk’tan.
Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek… Uzaktan sevmek en güzelidir bazen.
Korktu. Gidip de varamamaktan değil, varıp da dönüş yollarını kaybetmekten değil, dönüp de geride bıraktıklarını yerlerinde görememekten değil, bir kendini bulmaktan, bulduğundan korkmaktan korktu.
İnsan nasıl ağzındaki yiyeceğin tadını kaybetmemek için yeni bir şey yemek istemezse, o da gözlerinin en son gördüğü görüntüyü kaybetmemek için yeni bir şeyi görmeyi istemiyordu aslında.
Bazen böyle birdenbire yaralanı veririz. Ama her yara iyileşir. Eninde sonunda kabuk bağlar, üstünü kapatır. Gözlerden saklanır. Çünkü hiçbir yara görülmek istemez.
Haddini aşmamak, kalp kırmamaktır edep.. Dedikodudan, haksızlıktan ve ithamdan uzak durmaktır edep.. Eyvallah kelimesi üzerine kafa yormaktır.. Bilmediğin konuda susmak, bildiğin konuda ahkâm kesmemektir edep.. İnsan ayrımı yapmamaktır.. Aşırılığa gitmemektir…
Boş zamanlarında ya da yalnız kaldıklarında kendilerini kanatan insanlar vardır. Elleri, dizleri, yürekleri görünmez yara bantlarıyla, sargılarla kaplıdır. O görünmez yaraları görebilmek için, onlardan biri olmak gerekir…
Belki aşk sevgiliyi kazanmayı değil, onda kendini kaybetmeyi gerektirir.
Sanki içimde başkalarından değil de, esas benden gizlenen bir sır taşımaktayım.
Önce yüzlerini unuturuz sevdiklerimizin. En çok yüzümüzün unutulmasından endişe ettiğimiz halde.
Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır.
Elmas bir gözdür yürek. Ve çizilmeye görsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme.
Binlerce kelime, onlarca hikâye var boğazımda düğümlenmiş. Susuyorum konuşmam gereken yerlerde; dilimi tutamıyorum ne zaman susmam gerekse. Anlatacak çok şeyim olsa da, emin değilim anlaşılmak istediğimden.
Kişi sevdiğini Allah’a emanet ederse, Onu birdaha görmeden ölmezmiş.. “Öyleyse Allah’a emanet ol.
Derler ki, aşk da unutulurmuş herşey gibi. Hem de yaşanıp bittikten, soğuyup küllendikten sonra değil, tam da dolu dizgin devam ederken unutulurmuş aşk.
Uzaklaşırsın. Yol seni nereye götürürse. Yazı seni nereye sürüklerse. Burnunda bir sızı. Ne de olsa her yolculuk geri dönememe ihtimalini taşır bağrında.
Pek güzeldin, pek latiftin. Börek olsan seni yerdim.Az soğanlı,bol etliydin.Lafa daldım,dibin tuttu.Gönül bu,hemen unuttu.
O güne dek bilmezdi, birine bütün kalbinle muhabbet besleyip yine de onu incitmek istemenin mümkün olabileceğini.
Güzel günlüklerim vardı. Bir de, asla günlüklerim kadar güzel olmayan günlerim.
Güzel Durum Sözleri, Yeni Anlamlı Sözler, Kısa Sözler Yeni, Aşk Sözleri, Güzel Sözler Kısa, Yeni Whatsapp Sözleri, Güzel Facebook Sözleri
Kapalı sandığın içinde günışığına çıkmayı bekleyen, kıymeti bilinmemiş bir define değilim ben. Hakkımda soracağın her sorunun cevabı üç aşağı beş yukarı sende saklı zaten. Beni keşfetmeye çalışmanı da, keşfettiğini sanmanı da istemem. Tanımak zorunda değiliz birbirimizi, daha bir arpa boyu tanıyamamışken kendimizi.
Bir yere ulaşmadan, ulaşmayı dahi amaçlamadan, sırf gidebilmenin güzelliği için yollara düşebilir misiniz?
Ey kendisinde kaybulmuş kişi! Bilmezsin, bedenin sana mezar olmuş, nefsini tanımadıkça, nefsin seni gömer olmuş.
Her zaman kolay kolay itiraf edemesek de bunu kendi kendimize, hep öteleri düşleyen, öte yer ararken en yakınlarındakileri mutsuz eden bizler… ben.
İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime.. Buralar çok karışık.. Kaç defa geldim.. Gene de hep kayboluyorum.
Şimdi herkes sussun! Ve biraz da huzur konuşsun. Çünkü o, Bugüne kadar hiç söz ettirmedi kendisinden.
Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim. Tarikat der ki Seninki senin, benimki de senin. Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki. Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.
Hayal gücümün geniş olduğunu söylerler. Saçmalıyorsun demenin şimdiye kadar icat edilmiş en ince yoludur bu.
Günler günleri kovalıyor. Günler günleri aynen tekrarlıyor. Yoruluyorlar. Yaşamaktan değil, yaşayamamaktan yoruluyorlar…
Akla kara ayrılsınn diyedır bu ölümüne sevgi tekliflerimız, yoksa biz hangi yürek kaç para eder taaa baştan biliriz. Kantara vuruyorsak sevgilinin aşkını,yalanını kendi görsun diyedır.
Ölüm sahiciliğini yitiriyor kayıplar istatistiklere, çatışmalar haberlere dönüştüğünde.
Şarkı üç dakika yirmi saniye ama tekrar tekrar çalınırsa sonsuza kadar sürebilir.
Yabancı, isminin bir ya da birçok bölümü gölgede kalan insandır.
Kitap hâlâ kutsal benim için… Kelime hâlâ mühim ve harf hâlâ muamma.
Önce diyorsun ki; Dünyada bir ben varım! Sonra: Bende bir dünya var! ve en nihayetinde; Ne dünya var,ne ben varım!
Tebeşirle çizilmiş bir seksek oyunu kadar uçucu bir çizgisi vardır hayatın. Farkında olmadan basıyorsun çizgiye. Kızıyorlar anında Yandın! diye atılıyorsun oyun dışına.
Aşkın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur; Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde; Ya da dışındasındır, hasretinde…
Baykuş; kanarya beslermiş amcalar, teyzeler. Kumruları sever, kartalları över, güvercinleri uçurur, kargaları kovar, papağanları konuştururlarmış. Oysa çocuk baykuşları severmiş. “Uğursuz kuş o. İsmini anma, damına çağırma.” dermiş teyzeler, amcalar. Uğursuz kuşmuş baykuş; gece gördüğü, geceyi gördüğü için.
Bürokratik düzenlemeler, evli çiftlerin bebeklerini kurtarmak için gösterdikleri özeni evlilik dışı doğan bebekler için göstermiyordu anlaşılan. Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı.
Haddini aşmamak, kalp kırmamaktır edep.. Dedikodudan, haksızlıktan ve ithamdan uzak durmaktır edep.. Eyvallah kelimesi üzerine kafa yormaktır.. Bilmediğin konuda susmak, bildiğin konuda ahkâm kesmemektir edep.. İnsan ayrımı yapmamaktır.. Aşırılığa gitmemektir.
Şimdi tek istediğim nefes alabilmek, ötesinde yok gözüm. kaçmak da mümkün buradan elbette ama benim istediğim kaçmak değil ki. ne varmayı arzuladığım bir öte diyar, ne de bir yerlerde bıraktığım kayıp bir cennetim var. sadece çıkmak istiyorum. çıkmak da değil, çıkabilmek. ben o ihtimali seviyorum. seçeneğim olmasını, kapının aralık kalmasını.
Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol.Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
Yuvayı dişi kuş kurar lafı yanılsamadır.çünkü her dişi kuş her mevsim yeni bir yuva yapa yapa yaşayıp gider. kurduğu kadar terketmesini de bilerek. ömür boyu aynı yuvada kalan kuş yoktur.
Şimdi tek istediğim nefes alabilmek, ötesinde yok gözüm. Kaçmak da mümkün buradan elbette ama benim istediğim kaçmak değil ki. Ne varmayı arzuladığım bir öte diyar, ne de bir yerlerde bıraktığım kayıp bir cennetim var. Sadece çıkmak istiyorum. Çıkmak da değil, çıkabilmek. Ben o ihtimali seviyorum. Seçeneğim olmasını, kapının aralık kalmasını..
Ölü bebekler doğuran ve ölenlerin yasını bile tutmadan hemen yenilerine hamile kalan o herşeyi kapsayıcı , yutucu rahimdi zaman.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder